Kişisel Bütünlük

Başarılı bir hipnotizör olmanın ilk şartı kişisel bütünlüğümüzü sağlamaktır. Aslında insanlara verdiğimiz hizmet ne olursa olsun, sözlerimizin karşımızdaki kişide etki yaratabilmesi için kişisel bütünlüğümüzü sağlamak önemlidir. Anne baba olarak çocuklarımızla olan ilişkilerimizde de, bir hekim olarak hastamızla olan ilişkimizde de, bir öğretmen olarak öğrencimizle olan ilişkimizde de, bir satıcı olarak müşterimizle olan ilişkimizde de bu durum geçerlidir.
Kişisel bütünlüğünü sağlamış insan özü sözü bir insan demektir. Ne demek istediğimi şu hikaye en güzel şekilde anlatıyor aslında:

“Gandhi’nin halkla görüşme yaptığı günlerden birinde, bir kadın çocuğuyla beraber Gandhi’nin huzuruna çıkar: “Efendim, benim çocuğum çok fazla şeker yiyor ve beni dinlemiyor. Lütfen bir kez de siz konuşur musunuz? Sizi dinler”Gandhi kadına kırk gün sonra yeniden gelmesini söyler. Kadın canı sıkılarak geri döner. Çünkü dört saatlik yoldan gelmiştir.Aradan kırk gün geçer, kadın tekrar Gandhi’nin huzuruna çıkar çocuğuyla. Gandhi çocuğu karşısına alır ve şöyle der: “İstersen şeker yemeyi bırakabilirsin. Senin sağlığın için şeker yememen daha iyi”Kadın sorar: “Hepsi bu kadar mı? O zaman beni ne kadar kırk gün beklettiniz ve dört saatlik yolu bir daha getirttiniz?”
Gandhi cevap verir: “Çünkü o zaman ben de şeker yiyordum”

Kişisel bütünlük işte böyle bir şeydir. Eğer biz sigara içiyorsak hastamıza ya da çocuğumuza vereceğimiz “Sigara senin için zararlı, içmen doğru değil, hemen bırakmalısın” gibi sözlerimiz bir anlam ifade etmez. Tüm bu söylenenler “lafta” kalır. Özümüzden koparak gelen, inanarak söylediğimiz her söz karşımızdaki kişinin özünde bir etki meydana getirir. Söylediklerimiz bizim yaşantımıza yansıyorsa bu etki çok daha kuvvetli olur.

İÇİNİ YIKAMAK DAHA DA GEREK

İnsan ağaçtan yahut sırçadan yapılmış bir kaba benzer. Dışını yıkamak gerek ama içini yıkamak daha da gerekli bir şey. Dışını yıkamak farz ama içini yıkamak daha da farz. Çünkü Tanrı şarabı ancak temiz kaba konur. Kabı yıkamak gerek buyuruldu ya, içinin yıkanması daha lazım; çünkü dışındaki değil, içindeki içilir.
Bilgi cömertlik miktarıncadır.Kimi daha fazla ariftir. Söz can kokusudur. Bir adam, doğru söz söylese bile canında eğrilik varsa sözünden eğrilik kokusu gelir. Bir adam, eğri büğrü söylese bile canında doğruluk varsa sözünden doğruluk kokusu gelir.

Doğal Hipnoz Halleri

Aslında her birey hem kendisi hem de çevresi için doğal olarak bir hipnotisttir. Bir annenin çocuğuna söylediği “Yine kötü notlar getirdin, sen aptal ve gerizekalısın” sözü bir telkindir. Anne de doğal olarak bir hipnotist. Bu sözleri doğru kabul eden çocuğun bilinçaltı bundan sonraki yaşamında gerizekalı olmanın gereğini yerine getirecektir. Yani çocuk yüksek bir IQ’ya sahip olsa bile “gerizekalısın” şeklinde annesinden almış olduğu telkin onun başarılı olmasını engelleyecektir. Çünkü geri zekalı biri yüksek notlar alamaz. Anne de “ben diyorum zaten bu çocuk aptal” diyerek haklı olduğunu ispat etmiş olur. Çevremize baktığımızda anne babasının, öğretmeninin, çevresinin olumsuz telkinlerinden etkilenmiş çok sayıda insan görebiliriz. Sadece çevremizdeki kişiler mi? Kendi kendimize söylediğimiz şeylerle de aslında hayatımızı biçimlendirmekteyiz farkına varmadan. Kendi kendimize söylediğimiz her şey doğal olarak olumlu ya da olumsuz bir hipnotik etki yaratır. Sürekli başınızın ağrıdığından yakınırsanız baş ağrılarınızdan kurtulamayacağınızı garantilemiş olursunuz. Herkese her yerde uykusuzluk çektiğinizi söylüyor, her gece yatağa girip bir saat yatakta dönüp duruyorum diyorsanız daha uzun geceler uykusuz kalacaksınız demektir.
Hem kendi üzerimizde hem de çevremizdeki insanlar üzerinde böyle bir gücümüz varsa o zaman bu gücü olumlu yönde kullanmak gerekir. Özellikle çocuk yetiştirirken ister anne baba olarak ister öğretmen olarak söylediğimiz sözlerin karşımızdaki kişinin bilinçaltında yaratacağı etkiyi göz önünde bulundurarak konuşmalıyız.
Çocuğumuza onu aşağılayıcı, güvenini kırıcı sözleri sürekli olarak söylersek eninde sonu onu güvensiz, başarısız biri haline getirecek güce sahibiz. Öte yandan onu başarılı, daha akıllı, daha güvenli, kendisine ve çevresine daha yararlı bir insan olarak yetiştirmek de bizim elimizde. Çocuğun olumlu davranışını pekiştirerek, hata yaptığında kişiliğini değil davranışını eleştirerek bunu başarmamız mümkün.
Kendimize ve çevremize verdiğimiz telkinlerin yanı sıra, hepimizin hayatında yaşadığı doğal olarak oluşan hipnoz hallerine şöyle bir göz atalım.
Çok önemli bir yolculuk için sabah saat beşte kalkmanız gerektiğinde saati kurduğunuz, ama saat daha çalmadan uyandığınız oldu mu?
Giyinirken bacağınızda bir morluk görüp, “acaba ben bacağımı nereye çarptım, hiç fark etmemişim, çok acımış olmalı” dediniz mi? Aslında ağrı acı duyusu hep aynı şekilde oluşmasına rağmen aklımız başka bir yerdeyken demek ki acıyı fark etmiyoruz.
İş çıkışı arabayla evinize giderken “yol ne çabuk geçti, ne zaman eve geldiğimi anlamadım” diye düşündüğünüz oldu mu? Muhtemelen gözünüz yoldaydı ama dikkatiniz iç dünyanıza yönelmişti.
Heyecanlı bir kitap okurken ya da televizyon seyrederken evdekilerden birinin size seslendiği ama sizin duymadığınız sonra da “kaç keredir sesleniyorum niye cevap vermiyorsun” dediği sizin de “ ne zaman seslendin hiç duymadım” dediğiniz zamanlar oldu mu?

Psikoterapinin Şartları

1- Terapinin nihai görevi hastanın değiştiremediklerini yeniden yorumlamasıdır.
2- psikoterapi sistemli ve sürekli bir tedavi biçimidir.Tek bir seansta sihirli değnek değmişçesine değişim gerçekleşmesi beklenemez.
3- Sorumluluk yaratmak anlamına gelir.Sorumluluğun farkında olmak,kişinin kendi özünü , kaderini , hayattaki durumunu , duygularını hatta acı çekisini yarattığının farkında olmaktır. Böyle bir sorumluluğu kabul etmeyen , çektiği sıkıntı için başkalarını yada başka güçleri suçlamaya devam eden hasta için hiçbir terapi olası değildir.
4- Psikoterapinin başarılı olması için hastanın değişimi gerçekten istemesi ve aktif bir biçimde psikoterapistin vereceği görevleri yerine getirmesi gerekir.
5- önemli olan başımıza gelen olaylar değil olayları yorumlayış biçimimizdir.
6- Değişim ve gelişim için insanın ihtiyaç duyduğu her şey özünde mevcuttur.Dışardan hiçbir kaynağa ihtiyaç yoktur. Terapist kişiye bu kaynakları nasıl ortaya çıkaracağının ve nasıl etkin bir şekilde kullanacağının farkına varmasını sağlar.
7- Terapatik değişim eylem ifade etmelidir.
8- Kişinin dünyasını başka hiç kimse onun yerine değiştiremez. Eğer biri değişecekse aktif bir şekilde değişmelidir,yani çaba harcamalıdır.

Hipnoz ve Bellek

Hipnozun belki de en spekülatif yönü, bellekle il­gili olanı. Hipnozla çocuklu­ğa, hatta bebeklik dönemine yapılan geri dönüş sahnelerine de, cep saatini sallandıran silindir şapkalı adam görüntüsü kadar aşina­yız aslında. Hipnozun, uyanıklık duru­munda hatırlanamayan olay ve du­rumların yeniden canlandırılışında et­kin bir araç olabileceği düşünülse bile bu etki için kanıtlar yeterince sağlam değil. Önemli bir nokta, kişilerin hip­noz altında daha fazla bilgi üretmele­rine rağmen, bunun ille de doğru ol­masının gerekmemesi. Hele hipnozda fantezi ve hayal gücünün oynadığı rol göz önüne alınırsa... Dolayısıyla, orta­ya çıkan bilginin bu açıdan da değer­lendirilmesi gerekiyor. "Hipermnezi" sözcüğü, belleğin olağanüstü derece­de açık olduğu durumlar için kullanı­lıyor. Hipnotik hipermnezi ise kişinin, bütünüyle unutmuş olduğu olay ve durumları hipnoz sırasında büyük ke­sinlikle hatırlayabildiği inancına daya­lı, ancak çok tartışmalı ve bilim adamları tarafından da kuşkuyla karşılanabilir kavram. Hipnozun bazı ülkelerde adli uygulamaları olduğu da düşünü­lürse, konunun hassasiyeti kendiliğin­den ortaya çıkıyor. Bir de hipnoz son­rası bellek konusu var. "Posthipnotik amnezi", kişinin hipnoz uygulayıcısın­dan gerekli sinyali alana kadar, hip­noz süresince yaşadıklarının tümünü ya da çoğunu unutması durumu için kullanılan bir terim. Bu deneyimse ki­şilerin genelde %10-15'i için söz konusu. İşin ilginci, genellikle bu kişilerin hipnoz öncesi süreç hakkında hatırla­yabildikleri de bölük pörçük 'sahne'lerden ibaret. Örneğin kayıt sırasın­da adlarını, yaşlarını ya da tarihi bir kağıda yazdıklarını hatırlayabiliyor, ancak hipnoz başlangıcında kendileri­ne yapılan telkini tümüyle unutabili­yorlar.
Yaşamın çizgisini arada bir ters yö­ne çevirip bazı dönemleri ya da anları yeniden ziyaret etme, kapıyı aralayıp da "ta o zaman" olup biten­lere şöyle bir göz atma fan­tezisi herkes için var olsa gerek. Bu fantezi, hatırla­maktan çok bir şeyleri yeni­den yaşamakla ilgili. İçinde bulunulan anın üşüşen her türlü dış uyaranını dikkate almayıp geçmiş bir an veya zaman aralığına bütünüyle yoğunlaşmak, onu olabildi­ğince yeniden yaşamak. Sesleri, görüntüleri, ayrıntı­larıyla... Bu geriye dönüş anlarında çarpılıp bükülen çok şey olacağı, yeniden ya­şanan şeyin geçmiş gerçekliğinden birçok şey kaybetmiş olacağı kesin. Ama tutup kavramak istenilen şey, yine de gerçekmiş kadar 'gerçek'. Hipnotik "geriye dönüş" süreci de bu­na benzer bir şey ve hipnotize olan ki­şinin geçmişi yeniden yaşama yetene­ğine bağlı. Geçmişi düşünmekten ya da hatırlamaktan farklı. Birçok döne­mi kapsayabilecek bu süreç, daha çok çocukluğa dönüş formunda, kimi za­man ses, hareket, davranış, hatta elyazısında değişimlerle birlikte yaşanı­yor. Bu dönüş, doğal olarak son dere­ce öznel ve bunu yaşayan kişi için de oldukça inandırıcı; ancak bu, kişinin hipnoz sırasında yaşadıklarının, geç­mişte yaşananla kıyaslandığında doğ­ru olduğunun bir garantisi değil. Araştırmalar ışığında şurası kesin ki geçmişe ve çocukluğa dönüş egzersi­zi, kişiyle ilgili yeni veriler ve sonuçta bir kazanım getirse de hipnoz hiç bir şekilde insan belleğinin özellik ve sı­nırlarını aşacak güçte değil.

Hipnoz Gerçekte Nedir?

Bir fantezi olarak yorumlan­ma talihsizliğinin, bilinmeyen­lerle dolu birçok olgunun başı­na geldiği gibi, hipnozun da ba­şına gelmesi çok şaşılacak bir şey değil. Yanlış ve etik dışı uygulama­ların etkisiyle, kimi zaman da "sahne hipnozu" olarak betimlenen eğlenceye yönelik biçiminin yanlış uygulama ör­nekleriyle adı kötüye çıkan hipnoz, sahte bir uygulama olmakla bile suç­landı. Ancak günümüzde artık gerçek bir fenomen olduğu, başta ağrının de­netiminde olmak üzere, psikoterapide, aşırı yeme, uyuyamama gibi davranış bozukluklarında, astım ve bazı cilt hastalıkları gibi alerjik durumlarda, dişçilikte, tedaviye yardımcı kullanımları bulunduğu kabul edilmiş durum­da. Hipnoz, üzerinde yayımlanmakta olan çok sayıda makaleyle, artık dün­ya çapındaki tanınmış bilimsel dergi­ler ve tıp dergilerindeki yerini de sağ­lama almış bulunuyor.

Yinelemek gerekirse hipnoz, temel­de telkine ileri derecede açık olma, zi­hinsel rahatlama ve artmış hayal gücünün belirlediği, uykudan çok, uyanık­ken "dalıp gitmek" ya da bir şey yapar­ken "kendini kaybetmek" betimlemesi­nin yakıştığı bir bilinç durumu. Amacıysa bilinçaltını, bilincin frenlerinden kurtarmak. Hipnozu abartılı iddiaların getirdiği yanlış anlaşılmadan temizle­yecek donanım, bilim adamlarının elin­de ancak 40-50 yıldır var. Herhangi bir olguyu incelemek için de, araştır­macıların onu öncelikle "ölçebilmeleri" gerekli. Hipnozun ölçüm cihazı da 1950'lerin sonlarında geliştirilen ve kişilerin hipnoza ne derecede tepki verdiğini ölçen Stanford Hipnotik Du­yarlık Testi. Testin en çok kullanılan versiyonu, girilen hipnotik transın de­recesini ölçmeye yarayan 12 ayrı et­kinlikte bulunmayı gerektiriyor. Örne­ğin, ağır bir topu tuttuğunu hayal et­mesi telkininde bulunulan kişinin ko­lu aşağı inmeye başlarsa, kişi o etkin­likten 'geçmiş' sayılarak, bir diğer aşa­mada kendisine koku alamadığı telki­ninde bulunuluyor ve burnunun ucunda bir amonyak şişesi gezdirili­yor. Buna tepki göstermeyen kişiler bu aşamayı da geçmiş sayılıyorlar. Stanford ölçümleri temel alınarak ya­pılan çalışmalar, bilim adamlarını hip­nozun temel prensipleri üzerinde bü­yük ölçüde fikir birliğine getirmiş bu­lunuyor. Bunlardan biri, hipnoza du­yarlığın, hipnoz uygulayan kişinin özelliklerine -yaş, cinsiyet, deneyim-bağlı olmadığı. Kişinin kendiliğinden istekli ya da güdülenmiş olması da hipnozun başarısını etkilemiyor. Hipnoza çok duyarlı bir kişi, birçok farklı koşulda hipnotize olabilirken dirençli bir kişide, kişinin bütün içten çabaları­na karşın başarı sağlamak pek müm­kün olmuyor. Hipnoza duyarlık, yetiş­kinlik süresince pek değişen bir şey de­ğil. Yapılan bazı çalışmalara göre, hır­çınlık, kişilik bozuklukları, hayal gücü, bireysellik veya toplumsallık gibi kişi­sel özellikler de hipnoz yeteneğini pek etkilemiyor. Ancak kişinin, sözgelimi kitap okuma, müzik dinleme gibi et­kinlikler sırasındaki yoğunlaşma bece­risinin önemli bir etken olduğu göste­rilmiş. Hipnoz altındaki çoğu kişi, pa­sif robotlar gibi davranmak şöyle dur­sun, aslında etkin problem çözücüler konumunda. Tek fark, hipnotik dene­yimlerini, etkin katılımlarının birer ürünü olarak değil, kendiliğinden ger­çekleşen şeyler biçiminde algılamaları. "Birdenbire acının yok olduğunu fark ettim" ya da "elim birden ağırlaştı ve kendiliğinden inmeye başla­dı" gibi cümleler, süreci be­timleyen kişilerce sık yinele­niyor. Hipnozun püf noktası da burada: hipnotik trans sürecindeki kişilerce telkin­lere yanıt olarak yapılan ha­reketlerin, 'isteklerine' bağlı olsa da bilinçli olmaması.

Eğitim ve Öğretimde Hipnoz

Hipnoz; çalışmanın, okumanın, dinlemenin yerini alamaz ama bireysel yetenekleri ve hatırlamayı arttırabilir. Hipnoz, bireye bilinçaltında yatan büyük kaynakların kullanıma açılmasını sağlar.Eğitimde hipnozu kullanırken öğrenci seçimine çok dikkat edilmelidir. Çünkü çalışmayan ve çalışmaya niyeti olmayan öğrencinin hipnozdan yararlanması çok zordur. Hipnozdan yararlanmayı sihirli bir değnek gibi gören, hipnoz olup çalışmadan, bedel ödemeden başarılı olacağını düşünen öğrenci ve velilerle çalışmayı ben tercih etmiyorum. Hipnoz, çalışma alışkanlıklarını, hafıza, ve konsantrasyonu geliştirmede yardımcı ve kolaylaştırıcı bir araçtır.Hipnozun , eğitimsel yeteneği geliştirmede ve öğrenmede yardım edebildiği en belirgin 14 alan vardır:

1-Konsantre olabilme yeteneğini arttırır.
2- Hafızada tutma yeteneğini geliştirir.
3- Anımsa yeteneğini geliştirir. Unutmayı engeller.
4- Duyguların ve stresin kontrol edilmesini sağlar.
5- Öğrenmek için motivasyon ve şevki arttır.
6- Enerji ve dayanıklılığı artırır.
7- Kendini sevmeyi, öz güveni ve verimliliği artırır.
8- Karar verme yetisini arttırır,
9- Bilinçaltında yatan blokları kaldırır, iç çatışmaları engeller.
10- Sınav stresini kaldırarak sakinlik sağlar.
11- Hipnoz ve eğitim psikolojisi desteği ile sınavlara hazırlanan bir öğrenci, kendisiyle aynı düzeyde çalışan ve aynı zeka seviyesine sahip diğer öğrenciden en az %50 daha avantajlıdır.
12- Çalıştığı halde sınavlarda bir türlü istediği başarıyı yakalayamayan öğrencilerde hızlı puan artışı sağlar.
13- Öğrenmenin her alanında ,yetenek sınavlarında , spor faaliyetleri sonuçlarında gözle görülür artısı sağlar.
14-Çalışmanın ve öğrenmenin sizin için zevkli ve eğlenceli bir faaliyete dönüşmesini sağlar.
Başarıda etkin konular oldukça çeşitlidir, alt bölümlerin içerisinde gecen ana başlıklar da incelendiğinde genişliği ve içeriğinin engin bir alan olduğu göze çarpmaktadır.Eğitim alanında uzmanlaşmış psikolog tarafından hipnoz ve psikoterapi birlikte kullanıldığında yukarıda belirtilen konularda mükemmel sonuçlar sağlar.

Hipnozun Tıpta Kullanım Alanları

-Psikiyatri
-Kadın-Doğum
-Allerji ve Deri Hastalıkları
-Çocuk Hastalıkları
-Endokrin Hastalıkları
-Ağrı Tedavisi (algoloji)



A. DOĞUMDA HİPNOZUN KULLANIMI VE AVANTAJLARI

Herhangi bir hasta için 'hipnoz' yapmak, ufak bir gayretle ulaşılabilecek basit bir uygulamadır. Hastayı hipnotik transa sokabilmek için gösterdiğimiz yöntemlerin uygulanmaya çalışılması ve biraz gayret gösterilmesi yeterli olacaktır. Doğum hastalarının hemen hemen tamamı bu yöntemden istifade edebilirler. Tüm doktorlarda anne adaylarına hipnozu rahatlıkla uygulayabilirler. Hipnoz hasta ile hekim arasında geçen ikili bir ilişkidir. Hipnotik transta üzerinde durulması gereken önemli konu, hastanın psikolojik yapısı ve psikodinamik durumudur. Bu nedenle hekim, hipnoz uygulayacağı hastasının psikodinamik gelişimini ve psikolojik yapısını bilmelidir.

Hipnozun doğum hastalarında kullanılmasının bir çok önemli avantajı mevcuttur. Bilindiği gibi doğum esnasında veya sezeryanda bir çok kimyasal ajanlar kullanılmaktadır. Bu madde kullanımı annenin ve özellikle de bebeğin sağlığını ileri derecede tehdit etmektedir. Kimyasal maddelerin kullanımına bağlı bebekte solunum depresyonu gelişmekte, bebek oksijensiz kalabilmektedir. Ayrıca anne ve bebek kimyasal maddelere bağlı anoksi nedeniyle dolaşım ve solunum sistemi rahatsızlıklarına yakalanabilmektedir. Çeşitli enfeksiyonlar ane ve bebekte ortaya çıkabilmektedir.

İşte tüm bu olumsuzlukları; hipnoz kullanarak ortadan kaldırabiliriz. Çünkü hipnoz kullanıldığında kimyasal maddeler ya hiç kullanılmamakta ya da çok az kullanılmaktadır. Hipnoz sayesinde kasların gücü ve performansı artırılır. Sonuçta doğum boyunca anne adayları daha az yorgunluk hissederek, rahat ve huzurlu bir doğumu gerçekleştirirler.

Hipnoz kullanımının çok önemli olduğu diğer bir konu, anestezi olamayan hastalardır. Kalp problemleri, verem, erken doğum gibi nedenlere bağlı olarak kimyasal ajanların kullanılmasının kontrendike olduğu durumlarda, hipnoz anestezi tehlikesi korkusu olmadan anne ve bebek için kullanılabilir.

Genel kabul gören ve dünyada yapılan uygulamada uterus aktivitesini oluşturabilmek için kimyasal ajanların yaygın olarak kullanılması gerekmektedir. Ancak, hipnoz da buna da gerek yokdur. Hipnotik telkinler vasıtası ile uterus aktivitesi normal olarak çalıştırılabilir.

Hipnozun kullanımına bizi iten diğer bir neden de; hipnozun her zamnan için kontrol altında tutulabilmesidir. Ancak kimyasal anestezide hastanın derin anesteziye sokulması ve ardından anestizeden çıkartılması işlemleri tam kontrol altında değildir ve zamana bağlı bir olaydır. Oysaki; hipnozda süjenin veya hastanın derin anestejiye sokulması birtelkin ile mümkün olurken, başka bir telkin ile o anda tamamen normale dönüştürülmesi mümkün olabilmektedir.

Hipnozda yaptığım anestezi durumlarını, kimyasal anesteziklerle yapmak bir anda mümkün olmadığı gibi; kimyasal anesteziklerin etkisini ortadan kaldırabilmek için başka kimyasal maddeleri vücuda vermek gerekmektedir. Bu maddelerin hepsi de sonuçta toksik etkiye sahiptir.

Genel kabul gören diğer bir husus da hipnoz esnasında, kapiller kuramının çok az olduğudur. Bunun sebebi tam olarak bilinmemektedir. Ancak iradi olarak damarların büzülmesi veya iradenin koagülasyon zamanına olan bilinmeyen olumlu etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Bu konu ile ilgili bir çok deneysel çalışma yapılmıştır. Henüz fizyolojiik bir izah ortaya konamamıştır. Konu ile ilgili daha detaylı çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Literatürden takip ettiğimiz kadarı ile, bazı vakalarda süjeler kanamaları tamamen kontrol altına alabilmektedirler ve kanama tamamen durabilmektedir. Bu araştırmaya değer çok ilginç bir konuda kanamanın durdurulması ile ilgili çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Kapiller bölgedeki kasların kontraksiyonu ve vazospazmın çeşitli şekilleri o bölgedeki kanamayı kontrol altına almaktadır.

Doğumda hipnozun kullanılmasının diğer bir nedeni de hastaya ve hekime zaman zaman kazandırmasıdır. Doğum uzmanı, doğumdan önce hastasını hipnotize eder. Uzun bir süre uğraşsa da onu somnambul safhaya ve anestezi haline getirerek doğum gününe hazırlar. Doğum günü geldiğinde artık hiçbir problem yoktur. Hastaya verilen bir kaç telkin ile hasta hemen hipnotik transa geçer ve rahat bir doğum başlatılır.

Ancak ülkemizde hipnoz ile doğum yaptırmak konusun- da yasal bir düzenleme olmadığından, tereddütler ortaya çıkmaktadır. Hastahane yönetimleri bu tip bir doğum olayına sıcak bakmamaktadırlar. Ancak bir kaç iyi niyetli yönetici ve cesaretli hekimler sayesinde bu engeller aşılabilmektedir. Ülkemizde hipnoz ile ağrısız doğum yaptıran hekimlerimiz uygulamalarını genellikle kendi kliniklerinde yapmaktadırlar. Posthipnotik telkinlerin kullanılması ve otohipnoz tekniklerinin geliştirilmesi, bu konuda yeni gelişmeleri ortaya koymaktadır. Eğitim seviyesi yüksek anne adaylarının ilgisi bu konuya gittikçe artmaktadır.

Hipnoz vasıtası ile doğum zamanı da kısaltılmıştır. Mesela doğum esnasında hasta aldığı olumlu telkinler nedeni ile rahattır. Bu durumda doktorun hastası ile devamlı ilgilenmek zorunda kalmaz. İlk doğum yapacak anne adayları doğumun ilk evresini iki saat gibi kısa bir sürede tamamlayabilmektedir. Ardında doğumun ikinci evresini fazla zorlanmadan atlatabilmekte ve doğumu gerçekleştirmektedirler.

Hipnozun doğumda kullanılmasının tercih nedenlerinden biri de; çok az alet manipülasyonuna gerek bıraktırmasıdır. Bilindiği gibi normal doğumlarda bir çok alet kullanılmaktadır. Bu da annenin ve bebeğin sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Bu olgu anestejik ajanlara bağlı meydana gelen tehlikelerden tamamen farklıdır. Vakum, forceps v.b. aletlerin kullanılması doğumda bir çok problemleri de beraber getirmektedir. Hipnoz ile yapılan binlerce doğumda bu tip manipulasyoner ortaya çıkmamıştır ve herhangi bir vaka rapor edilmemiştir.

Hipnoz ile doğumda önemli bir nokta da; hastaların çoğunun tam bir hipnoanestezinin doğum esnasında sağlanamayacağı düşüncesine sahip olmalarıdır. Bu tamamen gerçek dışıdır. Düşük ve .... seviyede hipnoza giren hastalar bile yeterli seviyede hipno anestezi oluşturabilmektedir. Bu durumda hemen hemen tüm hastalar ister düşük seviyede isterse yüksek seviyede hipnoza yatkın olsunlar bu yöntemden yararlanabilmektedirler. Bu da doğum hastalarının %95 - 100 ünü içine almaktadır. En azından hipnoz yardımı ile doğum esnasında kullanılacak olan kimyasal maddelerin miktarı en aza indirilmiştir.

Hipnozun doğumda kullanılmasının diğer bir nedeni de; doğum sonrası bakımdaki rahatsızlıktır. Doğum yapmış anneler, alınan telkinler sayesinde lohusalık döneminin sıkıntılarından kendilerini kurtarabilirler. Bu şekilde; tamamen ağrısız bir ortamda, keyifli bir şekilde, atelektazi tehlikelerini ve diğer doğum sonrası tehlikeler en aza indirerek lohusalığın tadını çıkarırlar.

Hipnozu hastalarına uygulayan bir kısım hekimlerimiz, direk telkin ile süt salgılarının arttığı, göğüslerinin süt ile dolduğu, anne ile bebek arasındaki sevgi şelalesinin çok olumlu bir seviyeye getirildiği ve bu sayede bebek bakımının mükemmel olduğunu bildirmişlerdir.

eXTReMe Tracker